Sünnet-i Seniyyeye ittibâı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir. | Bediüzzaman Said NURSİ

Selamlaşma ve Musafaha (Tokalaşma) Adabı


Selam vermek ve almak, Müslümanın Müslüman üzerindeki haklarındandır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); Ümmetine "selâmı yaymayı", "bol bol selâm vermeyi" tavsiye etmiş, "selâmın kelamdan önce geldiğini" beyan buyurmuştur.

Rabbimiz selâmla ilgili mealen şöyle buyurmaktadır: "Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selâm verin yahut aynı şekilde karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını arayandır." (Nisa, 86)

Abdullah b. Amr b. As (r.a.) anlattı: Bir adam Resûlullah'a: "İslâm'ın hangi ameli daha üstündür" dedi. Resûlullah (s.a.v.) da: "Yemek yedirmen, tanıdığına ve tanımadığına selâm vermendir" buyurdu.

Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Mü'min olmadıkça sizler cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de mü'min olamazsınız. Birbirinizi sevdirecek şeyi size haber vereyim. Selâmı aranızda yayınız. Zira İnsanların en cimrisi, selâm vermekten kaçınandır."

Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Müslümanın Müslüman kardeşi üzerinde beş hakkı vardır. Selâmını almak, hastalandığında ziyaret etmek, cenazelerinde bulunmak, davet edince gitmek, aksırınca, Allah sana merhamet etsin, demek."
Selam vermek sünnet, verilen selama karşılık vermek ise farzdır. En güzel selâm şekli şöyledir; "Esselâmü aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühü (Size selâm, Allah'ın rahmeti ve bereketi de üzerinize olsun)." Selâmı alan da "Ve aleykümü'sselâm" veya "Ve alaykümü's-selâmü ve rahmetu'llahi ve berekâtühu" şeklinde karşılık verir.

Ebû Hüreyre (r.a.)'nin naklettiği şu hadis-i şerifte "en güzel selâm verme şekillerini" görmekteyiz: Bir adam Resûlullah'ın (s.a.v.) bulunduğu bir meclisten geçerken: "Selâmun aleyküm" dedi. Resûlullah (s.a.v.): "On basene kazandı" buyurdu.
Sonra başka biri geçerken: "Selâmün aleyküm ve rahmetullah" dedi. Bu defa Resûlullah (s.a.v.): "Yirmi hasene kazandı" buyurdu.

Daha sonra da başka bir kişi geçerken: "Selâmün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuhu" deyince, Resûlullah (s.a.v.): "Otuz hasene kazandı" buyurdu.

Derken adamın biri Resûlullah'ın meclisinden selâm vermeden ayrılınca Resûlullah (s.a.v.): "Arkadaşınız ne de çabuk unuttu" dedi ve: "Sizden biriniz bir topluluğa geldiğinde selâm versin. Oturmak isterse otursun, ayrılırken de selâm versin. Birincisi ikincisinden daha ehemmiyetli değil" buyurdu.
Selâmı, işaretle vermek caiz olmadığı gibi, lâfzî olarak söylemek lazımdır.
Arada mesafe uzak ise yahut araba ile gidiliyorsa; uzaktaki şahsa veya bir diğer arabadakilere elle işaret edilirken veya korna çalınırken, selâmdaki lafzı da söylemek lazımdır. Aradaki mesafe yakın ise Gerek selâm verirken, gerekse selâmı alırken, muhataba duyuracak bir sesle selam etmek gerekir.

Muaviye b. Kure (r.a), Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Selam verdiğiniz zaman, selâmınızı duyurunuz. Selama karşılık verdiğiniz zaman da duyurunuz."
Hz. Peygamberin (s.a.v) Selam vermede öncelik sırası ile ilgili hüküm ve talimatı şöyledir: “Küçükler büyüklere, binekli atlı veya arabalı olanlar yayalara, yürüyenler, oturanlara; arkadan gelenler yetişince öndekilere; iki grup karşılaştığı zaman, az olanlar çok olanlara önce selam verirler. Bir topluluk diğer bir topluluğa uğradığında, içlerinden birinin selâm vermesi kâfidir. Aynı şekilde, oturanlardan da birinin selâmı alması kâfidir."

Cabir (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Binekli olan yürüyene, yürüyen oturana selâm verir. Yürüyerek karşılaşan iki kişiden önce selâm verenin sevabı ve derecesi daha üstün olur."
Bir kimse bir meclise vardığında ilk kelamı selam olmalı ve o meclisten ayrıldığında da selam vermesi gerekir.

Eve girerken ve evden çıkarken de selâmı ihmal etmemeliyiz. Çocuklarımızı da buna alıştırmalıyız. Şayet evde kimse yoksa o vakit; "Esselâmü aleynâ ve âlâ İbâdillâhissâlihîn" (Bize ve Allah'ın salih kullarına selâm olsun) diye selâm vermeliyiz.

Cenâb-ı Hak mealen şöyle buyurmaktadır: "Evlerinize girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin. İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size ayetlerini böyle açıklar." (Nur, 61)

Hz. Enes (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Resûlullah (a.s.m.) bana, “Evladım, evine girdiğin zaman selâm ver. Senin ve ev halkın için berekete sebep olur” buyurdu.
Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Ayrılırken de selâm versin. İkinci selâm da birincisi kadar mühimdir."
Bir kimseden selam getiren birisine: "Aleyhi ve aleyke's-selam!" şeklinde cevap verilir. Bir mektuba yazılmış bir selâm için ise: "Ve aleyke's-selam" denilir.
Selâm verirken veya alırken, eğilmek doğru değildir. Selâm verildiği takdirde alamayacak durumda olanlara ise, selam vermek doğru değildir.
Meselâ, namaz kılanlara, Kur'an-ı Kerim okuyanlara, hutbe dinleyenlere, ilimle meşgul olanlara, yemek yiyenlere, Tuvalet ihtiyacını giderenlere, banyo yapanlara selam verilmez. Dolayısıyla bu durumda iken verilen selâmı almamanın bir sorumluluğu yoktur.
Musafaha (Tokalaşma); İki kişinin, karşılaşınca, birbirleriyle önce el ele tutuşmaları, yani avuçlarının içlerini birbirine yapıştırıp sonra birbirlerine sarılıp yüz-yüze bakışmaları demektir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) birisiyle karşılaştığı zaman, musafaha eder, o kimse elini çekmedikçe, Efendimiz de elini çekmez, o kimse, yüzünü çevirmedikçe, Peygamber efendimiz de ondan yüzünü çevirmezdi.
Müslümanların birbirleriyle karşılaştıklarında yapacakları ilk hareket, selamlaşmanın akabinde musafaha etmek olur.

Kucaklaşmak ise, uzun yoldan gelenler ve uzun zamandan beri görüşmeyenler içindir. Öpmek ise istisnaî haller ve istisnaî kişiler için mevzubahistir.

Meselâ, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Habeşistan'dan gelen Hz. Cafer'i (r.a.) kucaklamış ve öpmüştür.

Hz. Bera (r. a.) naklediyor: "İki Müslüman buluştuğunda, musafaha eder, Allah'a hamd eder ve Ona istiğfar ederlerse, Allah her ikisini de mağfiret eder."

Hz. Ömer (r.a.) naklediyor: "İki Müslüman buluşup da onlardan biri arkadaşına selâm verdiğinde, bu ikisinden Allah'a daha çok sevgili olanı, arkadaşına karşı güler yüzlülükte daha önde olanıdır. Musafaha ettiklerinde ise Allah onların üzerine yüz rahmet indirir, ilk başlayana doksan, diğerine ise on rahmet verilir."

Enes (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "İki Müslüman karşılaşır, birbirlerinin ellerini tutar, musafaha yaparlarsa, Allah mutlaka dualarını kabul eder. Ellerini birbirinden ayırmadan günahlarını affeder."

Ata el-Horasani anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Musafaha edin ki, kalblerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin."
Bir âlime veya makamca büyük birisine hürmet için ayağa kalkmak, elini öpmek, gurbetten gelen birisini kucaklamak, gibi davranışlar şer'an yasak değildir.

Musafahadan ayrı olarak, hürmete lâyık ve yaşlı kimselerin eli öpülebilir. Çocuklar; anne, baba, dede, nine ve diğer büyüklerin eli öpülebilir. Baba-anne kendi çocuklarını öpebilir. Bütün bunlar sevgi ve şefkat ifadeleridir. Bu gibi hallerde öpme mevzubahis olabilir. Onun ötesinde musafaha asıldır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder