Sünnet-i Seniyyeye ittibâı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir. | Bediüzzaman Said NURSİ

Giyim Adabı


"Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbiseler indirdik. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bunlar Allah'ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar." A'râf suresi, 26
İslâm, belli bir giyimi ve kıyafeti emretmez. Mensuplarını belli bir şeklin içine girmeye zorlamaz. Zira giyim mevsime göre değiştiği gibi, muhite göre de değişebilir.
Giyimde, yaşanan iklimin icabı esastır. Ancak burada İslâm'ın emrettiği bir husus hatırdan çıkarılmamalıdır. Hangi renk, moda ve biçimde giyilirse giyilsin, elbise erkekte ve kadında avret yerini mutlaka örtmeli, bakanları tahrik edecek şekilde dar ve kısa olmamalıdır.
Hz. Peygamber (s.a.v)'in hayatına baktığımızda, giyim konusunda şu üç ölçüyü öne çıkardığı görülür: İsraftan sakınmak; Giyinmeyi, kibir, gurur, azamet ve gösteriş vesilesi yapmamak; İçinde bulunduğu sosyal sınıfın imkân ve şartlarına uygun biçimde giyinmek.
Cenâb-ı Hak insanı bütün esmâsına câmi' bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharatını tartacak, tanıyacak cihazata mâlik bir mu'cize-i kudret ve bütün esmâsının cilvelerinin ve san'atlarının inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i Arz suretinde halk etmiştir.

İnsanı, bu câmiiyete göre en a'lâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vasıtası, şükürdür. Şükrün bir gereği olarak ta Güzel giyinmelidir. Zira Allah (c.c) verdiği nimetleri kulunun üzerinde görmeyi sever ve ister.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Güzelce giyinip kuşanasınız. Kılık kıyafetinizi düzeltiniz. Ta ki insanlar arasında siyah üzerindeki beyaz gibi seçkin görünesiniz."

Ebû Ahvas (r.a.) şöyle rivayet ediyor: Resûlullah'ın (a.s.m) huzuruna çok basit bir elbise ile gelmiştim. Bunun üzerine Resûlullah (a.s.m.) "Senin malın var mı?" diye sordu. “Evet” dedim. Resulullah (a.s.m.), “Hangi cins mallardan?” dedi. “Allah bana deve, koyun, at ve un verdi” dedim. Resûlullah (a.s.m.), “Mademki, Allah sana bu kadar mal vermiştir; öyle ise Allah'ın nimetinin eseri, üzerinde görünsün”  buyurdu.

Bediüzzaman hazretlerinin talebelerinden Hamdi Sağlamer ağabey bir hatırasını şöyle anlatıyor: Bir gün Zübeyir Gündüzalp ağabey, Bekir Berk ‘in yazıhanesine geldi. “Birinizin bana olacak düzgün bir ceketi var mı?” dedi. Birinci abi de “Bende var ağabey” dedi. Ceketini getirince şu açıklamayı yaptı. “Ben karşıdaki berbere tıraş olmaya gidiyorum. Orada pardösümü çıkarıp tıraşa oturmam lazım. Ceketimin arkası yamalı. Berber beni tanımıyor. Ceketime göre tıraş yaparsa, kılık kıyafete hevesli olan gençler tıraşıma bakıp “Bir tıraşı dahi beceremeyen bize ne öğretecek.”der. Bu cihetten hizmetimize zarar gelir.”

Hamdi Sağlamer ağabey mevzu ile alakalı başka bir hatırasını şöyle anlatıyor: Bir gün Zübeyir ağabeyimizi alışık olmadığımız bir tarzda lacivert elbise, kolalı ve manşetli gömlek, kravatlı ve kaliteli bir gözlükle Beyazıt meydanında grand tuvalet görünce hayret etmiştik. O hayretimi anlamış olacak ki, “Kardeşim, bir beyefendi ile randevum var. Nazarlarını kılık kıyafetimle meşgul etmemek için, onun alışık olduğu kılık kıyafetle gitmeyi uygun buldum.” dedi.
Giyilecek elbise temiz olmalıdır.
Hz. Âişe (r.a.) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Yâ Âişe, bu iki elbiseyi yıka. Bilmez misin elbise tesbih eder ve kirlenince tesbihi kesilir."
Kıyafetler kibre sevk edici olmamalıdır. Övünmek için, gösteriş için elbise giymek; elbisenin şeklini kibri hatırlatacak şekilde yapmak caiz değildir.
Nasılki murassa' ve müzeyyen bir elbise-i fahireyi biri sana giydirse ve onunla çok güzelleşsen, halk sana dese: "Mâşâallah çok güzelsin, çok güzelleştin."

Eğer sen tevazukârane desen: "Hâşâ!.. Ben neyim, hiç. Bu nedir, nerede güzellik?" O vakit küfran-ı nimet olur ve hulleyi sana giydiren mâhir san'atkâra karşı hürmetsizlik olur.
Eğer müftehirane desen: "Evet ben çok güzelim, benim gibi güzel nerede var, benim gibi birini gösteriniz." O vakit, mağrurane bir fahirdir.

İşte fahirden, küfrandan kurtulmak için demeli ki: "Evet ben güzelleştim, fakat güzellik libasındır ve dolayısıyla libası bana giydirenindir, benim değildir." Bediüzzaman Said NURSİ

Ebû Hüreyre (r.a.) Resûlullah'ın (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Kıyamet günü Allah, izarını (topuklarından aşağı)  gururlu ve kibirli bir şekilde sarkıtan kimselere rahmet nazarıyla bakmaz."
Kadınların erkek elbisesi giymesi caiz olmadığı gibi, erkeklerin de kadın kıyafetlerini andıran elbiseler giymesi caiz değildir. Yani erkek erkek gibi, kadın da kadın gibi giyinecektir.

Hz. İbni Abbas'ın (r.a.) rivayetine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmuştur: "Allah lanet etsin, kadınlardan erkek kılığına, erkeklerden de kadın kılığına girene."
Elbise helâl olacaktır. Erkekler için ipek giymek haramdır.
Hz. Ali (r.a.) şöyle rivayet etmektedir: Resûlullah'ın (s.a.v.) sağ eline ipek, sol eline de altın aldığını gördüm ve daha sonra şöyle söylediğini işittim: "Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haramdır, kadınlara helaldir."
Elbise örtünmek ve mahrem yerleri Namahremlere göstermemek içindir.
Giyilen dar, vücut hatlarını gösteren, şeffaf, göz alıcı ve dikkat çekici elbiseler erkek veya kadını, giyinik oldukları halde çıplak durumuna düşürmektedir.

Zira Tesettür, Allah (c.c) Hazretlerine hayâ edip, terbiyesiyle itaat eden, âhiret saâdetini de sağlayan, kurtuluşa da sevk eden kendisi için gerekli bir görev, her mü'min hanım ve erkeğin ibadetinin sağlam olması için de şart, farz ve İlâhi bir emirdir.
Buna göre, tesettürün dinen makbul olabilmesi için bazı şartları vardır, onlara dikkat etmek gerekir:

-Elbisenin vücudu gösterecek tarzda ince olmaması,
-Nazar-ı dikkati çekecek kadar süslü ve renkli olmaması,
-Vücudun hatlarını gösterecek şekilde dar olmaması gerekir.
Resûlullah (s.a.v); "Hanımların en şerlisi, açılıp saçılan ve böbürlenendir. Onlar münafık sıfatı taşımaktadırlar. Onlardan cennete en azı, çok az sayıda gireceklerdir." buyurmuştur.
Hz. Ümmü Seleme’den (r.a):  Bir gece Resûl-i Ekrem (s.a.v) uyandı ve “Suphanallah, bu gece ne fitneler indi, ne hazineler açıldı! Dünyada nice giyinik hanımlar var ki âhirette çıplaktırlar.” buyurdu.
Elbise giyilirken sağdan başlamak ve Yeni elbise giyince dua etmek sünnettir.
Hz. Abdurrahman İbni Ebû Leyla'nın (r.a.) rivayetine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: Sizden biri yeni bir elbise giydiğinde: "Bana vücudumu kendisi ile örtebileceğim ve hayatımda onunla güzelleşeceğim elbise ikram eden Allah'a hamd olsun" desin.
Giyilecek elbisede ifrat ve tefrite dikkat ederek israfa gidilmemelidir.
İbnu Ömer (r.a) anlatıyor: Resulullah (s.a.v) şu iki kıyafeti yasakladı: “Çok yüksek kıyafet, çok düşük kıyafet."
Ayakkabı giyerken sağdan başlamalı, çıkarırken ise ilk önce sol teki çıkarmalıdır.
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet etti ve dedi ki: Peygamber Efendimiz buyurdular ki: “Sizden biriniz pabuç giymek istediği zaman önce sağ ayağını giysin, çıkarmak istediği zaman da, önce sol ayağından çıkarmaya başlasın.”

Efendimiz(s.a.v), evden çıkarken önce sağ, sonra sol ayakkabısını giyer, “Allah’ın adıyla çıkıyorum. Allah’a güveniyorum. Günahlardan korunmaya güç yetirmek, ibadet ve tâate kuvvet bulmak ancak Allah’ın yardımıyladır.” anlamında “Bismillah, tevekkeltü alellah, velâ havle velâ kuvvete illâ billâh.” derdi. Yolda karşılaştığı kimselere selâm verip tokalaşırdı.
Resûlullah Efendimiz (sav); giydikleri elbisede herhangi bir renk üzerinde ısrar etmemişlerdir. Öyle ki; beyaz, siyah, sarı, yeşil ve kırmızı renklerden yapılmış elbiseleri çeşitli zamanlarda giymişlerdir.

İklim icabı, beyaz rengi tercih ettikleri gibi Müslümanların da beyaz giymesini tavsiye etmişlerdir. Bunun dışında, renk tercihini zevklere bırakmışlardır. Ancak çok dikkat çekici ve itici renklerin giyilmemesi tavsiye edilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder